Gecikmiş bir vefa yazısıyla karşınızdayız bu defa...
Nisan ayında yitirdiğimiz futbol değerlerimizden Selami Tekkazancı’yı bir ay rötarla da olsa anmayı bir borç addediyoruz. “Bu gecikme neden?” diye soracaklara verilecek cevap ise Türk futbolunun önemli dertlerinden biri olan “arşiv yetersizliği” olabilir ancak. Evet, ne yazık ki özelinde Türk futbolu ancak genel olarak Türk sporu için ciddi bir arşiv sorunundan söz etmek mümkün. Maalesef olayları ve olayların kahramanlarını kayıt altına almak gibi bir derdimiz olmamış yıllarca. Çok değil, 30-40 yıl öncesine dönüp baktığınızda bile sağlıklı bilgilere ulaşmak kolay değil. Türk futbolunun Adana menşeli efsanelerinden Füze Selami’yi kaybettiğimizde de böyle bir sıkıntıya karşı karşıya kaldık. İmdadımıza ise TFF’nin Adana Bölge Müdürü Akif Oflaz yetişti. Önce Adana’ya Güç Verenler projesi çerçevesinde yayınlanan bir Selami Tekkazancı röportajını ve gerçekten de sanatsal değeri olan fotoğrafları temin etti. Ardından Füze Selami’nin oğlundan aldığı fotoğrafları gönderdi ve bu yazının ortaya çıkmasına vesile oldu. Hem Oflaz’a hem de Adana’ya Güç Verenler projesini hayata geçirenlere teşekkür ederek, bir Demirspor efsanesi olan Füze Selami’yi rahmetle analım...
Füze Selami’nin futbol sahnesinin spot ışıklarının altında parıldamasını sağlayan unutulmaz maç, 1954 yılında oynanmıştır. 1924 yılında ilki düzenlenen Türkiye Futbol Birinciliği, bazı yıllarda sekteye uğrasa da 1951 yılına kadar devam etti. 1951 yılında profesyonelliğin kabulünden sonra ise organizasyona amatör takımlarla devam edildi. İşte bu organizasyonun 1953-54 sezonunda finale gelen takımlardan biri Adana Demirspor, diğeri de Hacettepe’ydi.İki takım da önce bölge ve grup aşamalarını, daha sonra da diğer kademeleri geçerek Türkiye Birinciliği için karşı karşıya gelmişti. O gün Adana Demirspor, Selami Tekkazancı’nın attığı tek gollü 1-0 kazandı ve kupayı tarihinde ilk defa Adana’ya taşımayı başardı. O gün attığı müthiş bir şutta da top ağlarla buluşmuş her nedense hakem tarafından gol olarak sayılmamıştı. Bugünkü teknolojinin yerinde yellerin estiği o yıllarda o şutun sürati ölçülemedi ama bir füze gibi ağlarla buluşan topu izleyenler, Selami Tekkazanc’ya “Füze” lâkabını takmakta bir an bile tereddüt etmedi.
Futbolun para pul gölgesinden uzak bir aşk olduğu yılların adamıydı Füze Selami. Sadece futbol topuyla olan ustaca teşriki mesaisiyle değil, kulübüne bağlılığı ve insan ilişkilerindeki nezaketiyle de örnek alınacak adam gibi bir adamdı. 1933’ün Ağustos ayında, Arapkir’den Adana’ya göçmüş kazancı ustası Ömer Efendinin yedi çocuğundan sonuncusu olarak gelir dünyaya. İlkokulu Sakıp ve İhsan Sabancı’yla beraber okur. Ancak çok çalışkan bir öğrenci değildi. Aklı fikri kalemden kitaptan çok toptadır çünkü. Yine de ilkokulu bitirir, Ticaret Mektebi’ne devam eder. 1949’un sonlarında, 16 yaşındaki Selami’yi abisi Ali Kemal, Adana Demirspor’un genç takımına götürür. Bu yetenekli delikanlı, mahalle sahalarında kaybolup gitmemeli, usta ellerde hak ettiği değeri bulmalıdır çünkü. İlk maçına Sümerspor karşısında çıkar, iki de gol atar. Öylesine şiddetli vurur ki toplara, kalecilerin görmesi mümkün değildir. Ünü kısa zamanda İstanbul’dan da duyulur. 1951 yılında Gündüz Kılıç, kendisine gelen, “Bu çocuğu mutlaka alın” ikazı üzerine Selami’yi Galatasaray’a davet eder. İstanbul’da Galatasaray formasıyla iki maça çıkar ama bir başka Demirspor efsanesi Muharrem Gülergin İstanbul’a gelip kolundan tuttuğu gibi Selami’yi geri götürür. Yol yorgunluğuna rağmen o gün çıktığı Adana İdmanyurdu maçında 3-0’lık galibiyete attığı iki golle imzasını koyar. Ertesi yıl bu kez Fenerbahçe tarafından davet edilir İstanbul’a. Ancak bu kez de hocalar tarafından beğenilmesine rağmen takımın eskileri Adana’dan gelen bu delikanlının başarısından haz etmez. Fenerbahçe formasıyla Beşiktaş, Ankara Demirspor ve Ankaragücü ile üç özel maça çıkar. Hatta Beşiktaş maçında iki de gol atar. Ama giderek yükselen takım içindeki çekememezlik görüntüsü üzerine bir kâbus gibi çökünce, “Abimin düğünü var” deyip izin alarak Adana’ya döner. Dönüş o dönüş. Hemen Devlet Demiryollarında işe başlar. 1954’te onu “Füze Selami”liğe terfi ettirecek unutulmaz Şampiyonluğu ise şöyle anlatır
Selami Tekkazancı: “Finale gelene kadar Manisa’yı 3-1, Bursa’yı 2-0 yendik. Hacettepe de bir takıma 7, diğerine 6 atarak finale kaldı. O dönem, sol ayağımın üzerinde bir şişlik vardı. İltihap gibi bir şey… Öyle ağrıyordu ki, sabahlara kadar ağrısından uyuyamıyordum. Bursa maçı öncesi Bedri Abiye, Muharrem Abiye iki maç birden oynayamayacağımı söyledim. ‘Beni ya Bursa maçında ya da finalde oynatın!’ dedim. Ama ‘Oynayacaksın’ diye direttiler. Bursa maçında oynadım. Bursa’yı yendik, finale kaldık. Sonra ben ‘Hacettepe
maçında oynayamam’ diye tekrar söyledim, kızdılar bana. Ayağım çok kötüydü, ben de o zaman ‘Bir şartla oynarım’ dedim. ‘Siz son 15 dakikaya kadar maçı berabere götürün, gerisini bana bırakın.’ Hacettepe finale gelene kadar 6-7 gol atmış bir takım, çok güçlüler. Herkes ‘Maçı Hacettepe alır’ diyor. Maç saati geldi çattı. Stadyumun arkasında bir saat kulesi vardı, Şimdiki gibi skorboard nerde; maçın kaçıncı dakikada olduğunu oradan takip ediyorduk. Son 15 dakikayı görmüştük, skor 0-0’dı... Son 15 dakikaya gelip oyuna girdiğimde Sarı Yaşar santranın oralardan güzel bir pas attı. Topu sürdüm kaleye doğru. Kaleci şut atacağım diye korktu, çıkar gibi yaptı, ben de topu sağından yavaşça bıraktım. Top kalenin sağ direğine çarptı, diğer direğe doğru gidiyordu, gol olacaktı ama yavaş vurdum diye korktum,kalecinin solundan dolandım, topa doğru koştum. Zaten o sırada top kaleye girdi, gol oldu. Çok sevindik... Çocuklar gibi, sağa sola koştuk. Maç yeniden başladı, yine bir pas attılar, ceza sahasına girdim, çok hızlı bir şut attım. Top fileleri balon gibi şişirdi, geri önüme düştü. O sevinçle topa bir daha vurdum, yine filelere girdi. Biz gol diye sevinirken hakem golü vermedi. Hepimiz çok şaşırdık, ortada golü vermeyecek hiçbir şey yoktu çünkü. Hakeme sordum ‘Niye vermedin?’ diye; ama cevap vermeden oyunu başlattı. Neyse maç 1-0 bitti, şampiyon olduk.
Havalara uçuyorduk. Beni omuzlara aldılar. Sözümü tutmuş, son 15 dakikasında girdiğim maçta golü atmıştım. Hayatımda unutamadığım iki en önemli anımdan biridir bu şampiyonluk. Şampiyonluktan sonra herşey bir rüya gibiydi. Adana’ya gelene kadar durduğumuz her istasyonda sevgi gösterileri vardı. Adana tam bir bayram yeriydi. Geldiğimizde omuzlara alarak sokakları dolaştırdılar. Bu, isteyince bir insanın neler başarabileceğinin öyküsüdür.” Askerliğini Ankara’da Karagücü’nde yapar Selami Tekkazancı. Aslında Malatya’ya gidecektir ama Karagücü onu bırakmaz. Karagücü ile de bir Şampiyonluk yaşar. Askerliğinin bitmesine yakın Beşiktaş, Altınordu, istanbulspor ve Fenerbahçe’den teklifler alIr. BeŞiktaş’ın teklifi o dönem için dudak uçuklatıcıdır 40 bin lira ya da 4 daire...
Ama parada pulda gözü yoktur Füze Selami’nin. Adanalılara verdiği “Ölürüm de başka yere gitmem” sözünü tutar ve 1956’da askerliği bitince şehrine geri döner. Demirsporlu yöneticilerle ilk mukaveleyi imzalayacaktır artık. Ayağında terlik, cepte metelik yok, üstünde kötü bir pantolon ve eski bir gömlek... Notere gider, para-pul sormadan imzayı atar. O günleri “içimizde memleket sevgisi vardı. Kulüp sevgisi, arkadaş sevgisi vardı. Futbolu kazanç kapısı olarak görmüyorduk. Herkes 30 alırken, ben 15 alırdım. Bu 15’in 10’unu verirlerdi. ‘Beşini sonra vereceğiz’ derlerdi. Sonra geri gelip ‘Selami, filanca kişiyi alacağız takıma, sana verdiğimiz 10’u
geri ver de ona ödeme yapalım. Sana sonra veririz’ derlerdi. 10’u da öyle verirdim, ben parça parça alırdım paramı, dışarıdan gelene mahcup olmayalım diye” sözleriyle anlatır.
1960’ta 1. Lig’de oynadıkları dönemde Turgay Şeren’le de karşı karşıya gelir Füze Selami. Galatasaray’ı yenmek ne mümkün... Yöneticiler galibiyet primi olarak 500’er bin lira belirler. Her iki devrede birer gol atar Füze Selami. Bir pozisyonda üçüncü golü atmak üzeredir ki, aynı takımda forma giyen ablasının oğlu Özden, “Dayı geliyorum” diye bağırır. şut atmak yerine pas verir Füze Selami ama Özden top taca gönderir. Maç 2-2 biter, 500’er bin liralık galibiyet primleri de havaya gider ama Füze Selami’ye Turgay Şeren’in maçtan sonra söylediği, “Baktığı yere en güzel vuran adam Selami’dir” sözleri yeter. Füze Selami 1972’de futbolu bıraktığında tam 39 yaşındadır. O süre içerisinde hep Adana Demirspor’da kalmış, hem oynamış hem de kendinden sonra gelen gençleri yetiştirmiştir. Muharrem Gülergin’in kendine yaptığı ağabeyliği, o da yeni gelenlere yapar. Adı dönem futbol tarihine “Ağabey” olarak yazılır. 7 Nisan 2014 günü ise aramızdan ayrılır Füze Selami... Rahmete kavuştuğunda 81 yaşındadır. Nur içinde yat Selami Abi... Mekânın cennet olsun
Kaynak: TFF Tam Saha Dergisi 115. sayısı..